vakıa suresi 41 gün okumak
Avis Site De Rencontre Je Contacte. Vakıa Suresini okumanın faziletleri – Sabah ve akşam okuyan kişi ebedi zenginlik yaşar, fakirlik yüzü görmez. – 40 gün boyunca her gün 40 defa okuyan kişi yorulmadan helalinden zengin olur. – Tek oturuşta 41 defa okuyan kişinin rızkı bolluk ve bereket içinde olup Allah'tan ne isteği varsa 1, 2021Vakıa Suresi 40 gün okunursa ne olur?Vakıa suresinin 40 gün boyunca 40 kez okunması fakirliği def etmek için birebirdir. 40 gün boyunca aksatmadan 40 kez okuyan kişilere Allah'u Teâla helal rızık nasip eder. Vakıa suresi ikindi namazının hemen arkasından ara verilmeden 14 kez okunursa bolluk ve bereket yağmur gibi hanesine Suresi zenginlik için ne zaman okunur?Vakıa Suresinin 40 gün boyunca günde 40 kere okunması gerekir. Bu şekilde insanların hayatlarındaki fakirlik giderilir. 40 gün boyunca her gün 40 defa okuyan kimseler Allah tarafından helal rızık ile mükafatlandırılır. Vakıa Suresi ikindi namazından hemen sonra 14 kez okunduğunda o evde bolluk ve bereket Suresi abdestsiz okunabilir mi?Vakia suresi Kuran-ı Kerim'de yer alan bir sure olduğu için abdestsiz okumak ve abdestsiz Kuran'a dokunmak uygun bulunmamaktadır. Abdestsiz okumak konusunda ise Vakia suresi yer alan "Kuran-ı Kerim'e temiz olanlardan başkası dokunamaz" ayetine binaen abdestsiz Kuran'ı Kerim okumak kabul süresi nasıl okunur?Sureyi ezbere biliyorsanız, abdestiniz olmadan da okuyabilirsiniz. Peygamber Efendimiz, surenin her gün akşam namazından sonra okunmasını tavsiye etmiştir. Fakirlikten kurtulmak isteyenler, yoksulluktan bıkanlar, rızık, bolluk ve bereket isteyen kişiler, aksatmadan bu süreyi her akşam Suresi okuyunca ne olur?Vakıa Suresini okumanın faziletleri – Sabah ve akşam okuyan kişi ebedi zenginlik yaşar, fakirlik yüzü görmez. – 40 gün boyunca her gün 40 defa okuyan kişi yorulmadan helalinden zengin olur. – Tek oturuşta 41 defa okuyan kişinin rızkı bolluk ve bereket içinde olup Allah'tan ne isteği varsa gerçekleşir.
Vakıa Suresi Türkçe Anlamı Bismillâhirrahmânirrahîm 1. Kıyamet koptuğu zaman. 2. Onun vukuunu yalanlayacak hiç kimse yoktur. 3. O alçaltıcı, yükselticidir. 4. Yer şiddetle sarsıldığı zaman! 5. Dağlar parçalandığı zaman! 6. Dağılıp toz duman haline geldiği zaman! 7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman! 8. Sağın adamları, ne uğurludurlar onlar! 9. Solun adamları, ne uğursuzdurlar onlar! 10. Hayır yarışlarında tâ öne geçip kazananlar. 11. İşte onlar Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlardır. 12. Naîm cennetindedirler. 13. Onların büyük bir kısmı eski ümmetlerdendir. 14. Bir kısmı da sonrakilerdendir. 15. Altın ve mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 16. Onların üzerine karşılıklı olarak yaslanırlar. 17. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. 18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. 19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir. 20. Beğendikleri meyveler. 21. Canlarının çektiği kuş etleri. 22. Onlar için ceylan gözlü huriler vardır. 23. Gün görmemiş inciler gibi. 24. İşledikleri amellerine karşılık olarak. 25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. 26. Sadece selâma karşılık selâm sözü işitirler. 27. Defterleri sağdan verilenler, ne mutlu o sağcılara! 28. Onlar dikensiz kirazlar, 29. Salkımları sarkmış muz ağaçları, 30. Uzamış gölgeler altındadırlar. 31. Çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar. 32. Bol meyveler arasında, 33. Bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen. 34. Ve yüksek döşekler üzerindedirler. 35. Biz onları cennete giren kadınları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. 36. Böylece onları hep bakire kızlar yapmışızdır. 37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta nâzeninler kılmışızdır. 38. Bütün bunlar Ashab-ı yemin sağcılar içindir. 39. Onların bir çoğu önceki ümmetlerdendir. 40. Bir çoğu da sonrakilerdendir. 41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar! 42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler. 43. Onlar kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. 44. Ki ne serindir, ne de hoş! 45. Çünkü onlar bundan önce dünyada iken varlık içinde şımartılmışlardı. 46. Büyük günah işlemekte direnir dururlardı. 47. Ve diyorlardı ki "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" 48. "Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?" 49. De ki "Hem öncekiler, hem sonrakiler." 50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır." 51. Sonra siz ey sapıklar, yalanlayıcılar! 52. Doğrusu siz zakkum ağacından yiyeceksiniz. 53. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız. 54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz. 55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. 56. Ceza gününde işte onlar böyle ağırlanacaklardır. 57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? 58. Gördünüz mü rahimlere akıttığınız meniyi? 59. Onu siz mi düzgün bir insan sûretine getirip yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz? 60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz. 61. Sizi ortadan kaldırıp da sizin yerinize benzerlerinizi getirmeye ve sizi bilmeyeceğiniz bir biçimde yaratmaya da gücümüz yeter. 62. Her halde ilk yaratılışınızı bilirsiniz, fakat tekrar yaratılacağınızı düşünmeli değil misiniz? 63. Şimdi bana ekmekte olduğunuz tohum işini haber verin! 64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz? 65. Eğer isteseydik onu o ekini tohumsuz bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız. 66. O zaman şöyle derdiniz "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık." 67. "Hatta umduğumuzdan mahrum kaldık." 68. İçmekte olduğunuz suyu da söyleyin bana! 69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz? 70. Eğer dileseydik, onu içilmeyecek tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz? 71. Söyleyin şimdi bana, çakmakta olduğunuz ateşi! 72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan? 73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık. 74. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et! 75. Hayır! Yıldızların yerleri üzerine andolsun ki! 76. Bu, eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir. 77. Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır. 78. Koruma altında olan bir kitaptadır. 79. Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez. 80. Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. 81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz? 82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz? 83. Can boğaza dayandığında, 84. Siz o can çekişen kimseye bakar durursunuz. 85. Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz. 86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, 87. Onu çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz. 88. O ölen kişi Allah'a yaklaştırılanlardan ise, 89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti var. 90. Eğer sağcılardan ise, 91. "Ey sağcı! Sağcılardan sana selâm!" denir. 92. Amma yalanlayıcı sapıklardan ise, 93. İşte ona kaynar sudan bir ziyafet, 94. Ve cehenneme atılma vardır. 95. Kesin gerçek budur işte. 96. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et!
Vakıa Suresi Kur’an-ı Kerim’in 56. Suresidir. 96 ayetin birleşimiyle oluşur ve kaçınılmaz gün, yani kıyametten, kaderden bahseder. Hatta bir rivayete göre Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saçlarının beyazladığı suredir. Sizler için bu değerli Vakıa Suresinin Arapça, Latince okunuşu, Faziletleri, sırları ve Türkçe mealini sizlere aktaracağız. Vakıa Suresi Ne Zaman, Nerede ve Nasıl İndi? Vakıa Suresi, özellikle Hicret’ten 622 yaklaşık 7 yedi yıl önce Mekke’de Taha Suresi ardından nazil olmuştur. Esas olarak İslam’a göre ahiret hakkında her şeyi ve insanların kesinlikle karşılaşacağı farklı kaderleri anlatmak için inmiştir. Rivayete göre Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ile bir yolculuk sırasında susuz kalmışlar ve ALLAH’ın Resulünden yardım istemişlerdir. O da bunun üzerine kullardan kimisi şükrederken kimisi iman eder. Ashabı da dedi ki Bu Yaradan Rabbimizin rahmetidir. Ardından Vakıa Suresinin bazı ayetleri indi. Yaşanan farklı olaylarla birlikte diğer ayetler de inmeye başlamıştır. Vakıa Suresi Vakıa Suresi Arapça Latince Okunuşu Bismillahirrahmanirrahim. veka’atilvaki’atu. 2. Leyse livak’atiha kazibetun. 3. Hafıdatun rafi’tun. 4. İza ruccetil’ardu reccen. 5. Ve bussetilcibalu bessen. 6. Ve fekanet hebaen munbessen. 7. Ve kuntum ezvacen selaseten. 8. Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. 9. Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. 10. Vessabikunessabikune. 11. Ulaikelmukarrabune. 12. Fiy cennatin na’ıymi. 13. Sulletun minel’evveliyne. 14. Ve kaliylun minel’ahıriyne. 15. ala sururin medunetun. 16. Muttekiiyne aleyha mutekabiliyne. 17. Yetufu aleyhim veldanun muhalledune. 18. Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. 19. La yusadda’une anha ve la yunzifune. 20. Ve fakihetin mimma yetehayyerune. 21. Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. 22. Ve hurun ıynun. bima kanu ya’melune. yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. kıylen selamen selamen. ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. sidrin mahdudin. talhın mendudin. zıllin memdudin. main meskubin. fakihetin kesiyretin. maktu’atin ve la memnu’atin. furuşin merfu’atin. enşe’nahunne inşaen. ebkaren. 37.’Uruben etraben. minel’evveliyne. sulletun minelahiriyne. ashabuşşimali ma ishabuşşimali. semumin ve hamiymin. zıllin min yahmumin. baridin ve la keriymin. kanu kable zalike mutrefiyne. kanu yusırrune alelhınsil’azıymi. kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ızamen einne lemeb’usune. abaunel’evvelune. innel’evveliyne vel’ahıriyne. ila miykati yevmin ma’lumin. innekum eyyuheddallunelmukezzibune. min şecerin min zakkumin. minhelbutune. aleyhi minelhamiymi. şurbelhiymi. nuzuluhum yevmeddiyni. halaknakum felevla tusaddikune. ma tumnune. tahlukunehu em nahnulhalikune. kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. 61.’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. lekad alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. ma tahrusune. tezre’unehu em nahnuzzari’une. neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. lemuğremune. nahnu mahrumune. teşrebune. enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. turune. enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. bismi rabbikel’azıymi. uksimu bimevakı’ınnnucumi. innehu lekasemun lev ta’lemune azıymun. lekur’anun keriymun. kitamin meknunin. yemessuhu illelmutahherune. min rabbil’alemiyne. entum mudhinune. tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. iza beleğatilhulkume. entum hıyneizin tenzurune. nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. in kuntum ğayre mediyniyne. in kuntum sadikıyne. in kane minelmukarrebiyne. ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. emma in kane min ashabilyemiyni. leke min ashabilyemiyni. emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. min hamiymin. tasliyetu cahıymin. haza lehuve hakkulyakıyni. bismi rabbikel’azıymi. Vakıa Suresinin Arapça Okunuşu Faziletleri! Anlamı, Sırları ve Meali Vakıa Suresi Türkçe Anlamı Meali Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Kaçınılmaz Olay gerçekleştiğinde yani kıyamet koptuğunda,O zaman kimse onun gelişiyle ilgili yalan uyduramaz, inkar alçaltır bazılarını da yükseltir, Yer derinlerine kadar sarsılacağı zaman,Ve dağlar atomlarına ayrılacak,Her tarafa tozlar saçılacak,Ve üç sınıfa sağ ehli ashabı ne olacaktır?Ve Sol Elin Sahabeleri ne olacak?İnananların en önde gelenleri ahirette de en önde Allah’a en yakın olanlarMutluluk BahçelerindeÖnceki nesillerden daha çok sonraki nesillerden birkaçıAltın ve değerli taşlarla kaplı Arşlar üzerinde yaslanmış, yüzleri birbirine sonsuzlukla yaratılmış gençler olacakBerrak akan çeşmeler, kadehler, testiler ve bardaklarla doluNe kadar içerlerse içsinler sarhoşluk ve ağrı olmayacakVe istedikleri meyveleri yiyebilecekİstedikleri kuş etinden yiyebileceklerGüzel, iri ve parlak gözlü kadınlar olacakİyi korunan İnciler geçmiş amellerinin karşılığı ne bir boş söz işitecekler, ne de bir kötülük lekesi,Sadece Barış!Sağ Elin Sahabeleri ne olacak?Onlar dikensiz ağaçlar arasında,Çiçekleri veya meyveleri üst üste yığılmış Talh ağaçları arasında,Upuzun bir gölgede,Sürekli akan su,Ve bol ve stokla sınır olmayacak,Ve onlar Tahtlar, yüksek yataklar üzerinde olsun, biz onları cennet kadınlarını yeni bir yaratılışta yarattık. Ve onları bakire dolu ve aynı yaşta El Yoldaşları nesillerden çok sayıdaVe sonraki nesillerden çok Elin Sahabeleri ne olacak?Onlar şiddetli bir ateşin ortasında ve kaynar suda,Ve siyah duman gölgesindeNe ferahlatacak ne de memnun edecekBundan önce, zenginliğe ve lükse şımartılıyorduVe en büyük kötülükte inatla ısrar ettilerVe onlar dalga geçti, Ne! Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman, gerçekten diriltilecek miyiz?Biz ve eski atalarımız mı?De ki Evet, eski ve sonraki zamanların,Elbette herkes, meşhur bir Gün için tayin olunan toplantı için bir araya gerçekten mi,- Ey sapıklık edenler ve Hakkı batıl sayanlar!Zakkum ağacının meyvesini mutlaka bununla dolduracaksınızÜstüne de kaynar su içeceksinizGerçekten susuzluktan kıvranan hastalıklı develer gibi içeceksiniz!Hesap Günü’nde yaşayacakları böyle olacaktır!Sizi biz yarattık, neden Hakka şahitlik etmeyeceksiniz?Gördünüz mü?Onu yaratan siz misiniz, yoksa Yaratan Biz miyiz?Ölümü sizin ortak payınız olarak belirledik ve hüsrana değiştirmekten ve sizi tekrar bilmediğiniz şekillerde şüphesiz siz yaratılışın ilk şeklini zaten biliyorsunuz öyleyse neden O’nu övmüyorsunuz?Toprağa ektiğiniz tohumu görüyor musunuz?Onu büyüten siz misiniz, yoksa Biz miyiz?Dileseydik onu kuru toz haline getirirdik de hayretler içinde büyük bir kayıp yaşadıkGerçekten de geçim kaynağımızdan mahrum bırakıldıkİçtiğiniz suyu görüyor musunuz?Onu yağmurla buluttan siz mi indiriyorsunuz, yoksa Biz mi?Dileseydik onu tuzlu yapardık, öyleyse neden şükretmiyorsunuz?Yaktığın ateşi görüyor musun?Ateşi besleyen ağacı siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa biz mi yetiştiriyoruz?Biz onu işlerimizin bir hatırası, çöllerde yaşayanlar için bir rahatlık ve kolaylık mabedi halde yüce Rabbinin adını hamd ile tesbih et!Ayrıca Yıldızların batışına tanık olmaya çağırıyorum,Ve eğer bilseydiniz, bu gerçekten büyük bir gerçekten de çok şerefli bir Kur’an’ iyi korunmuş,Temiz olanlardan yani meleklerden başkası dokunamazAlemlerin Rabbinden Bir zaman bu mesajı nasıl hafife alabilirsin? Ve rızkına ALLAH’ı inkarla mı ödeyeceksin?O halde ölümün canı boğaza ulaştığında neden müdahale etmiyorsunuz?Ve siz o sırada oturup seyrederken,Ama biz ona sizden daha yakınız, yine de karşılığını almayacaksan, neden yapmıyorsun?Söylediklerin doğruysa o ruhu geri getir. O halde, eğer o, Allah’a en yakın olanlardan ise,Onun için Dinlenme, Memnuniyet ve bir Zevk Bahçesi eğer o sağ ashabından ise,Selâm kendisinedir, Sağ Ashabından Selam olsun sana.Hakkı batıl sayanlardan, zulme uğrayanlardan ise,Onun için Kaynar Su Cehennem Ateşi…Muhakkak ki bu, Hakikattir ve halde yüce Rabbinin adını hamd ile tesbih et. Vakıa Suresi Faziletleri Sırları Surenin okunması 5 dakikadan fazla sürmez, bu nedenle ortalama bir insanın onu rutinine sığdırması çok kolaydır. Peygamber ümmetine her gece onu okumalarını tavsiye etmiştir. Tercihinize göre Akşam ve Yatsı namazları arasında veya yatsıdan sonra yatmadan önce okuyabilirsiniz. Allah’ı her gün anmak sınırsız nimetler getirir, bu yüzden Kur’an-ı Kerim her gün Özellikle Vakıa Suresi, düzenli olarak okunduğunda faydaları bakımından daha etkilidir. Bu avantajlardan bazılarını aşağıda belirttik Sure, Kıyamet Günü’nden bahsederken, hayatınızı kontrol eden daha yüksek bir Gücün olduğunu hatırlatır. Endişelerinizi ve stresinizi Allah’a bırakmak sizi belirsiz bir hayatın yükünden kurtarır. Tüm ekonomik işlerinizde Allah’a güvendiğinizde, geleceğinizin güvende olduğunu bilerek huzur bulursunuz. Allah’ın sizi ve ailenizi rızıklandıracağına dair tam bir iman, sizi beden ve ruh sağlığınıza zarar verebilecek endişelerden kurtarır. Birçok hadis, Suresi Vakıa Suresinin sizi yoksulluktan korumada ve size ekonomik güvenlik sağlamada fayda sağladığını belirtir. Her gün okumak hayatınıza bereket ve bolluk getirir. Size ve ailenize başarı, refah ve zenginlik getirir. Ayrıca rahatlık verir ve gelecek korkusunu önler. Vakıa Suresi Tefsiri Vakıa, hesap günü anlamına gelir. Dolayısıyla bu sure, Kıyamet Günü’nü güçlü bir şekilde anlatmakta ve insanların nasıl üç gruba ayrılacağını tasvir etmektedir. Bu üç zümrenin bu hayatta yaptıkları işlere göre ayrı şartları, cezaları ve mükâfatları olacaktır. Vakıa Suresi, Sağın ve solun sahabeleri ve öncüller hakkında konuşur. Her biri Yargılama ile karşı karşıya kaldıktan sonra ödüllendirilecek veya cezalandırılacaktır. Sağdakiler mübarek, soldakiler perişan olacak ve öncüler, Allah’a en yakın müminler olarak cennette en önde olacaklardır. Vakıa Suresi, mücevherli tahtlar, sarhoş edici olmayan saf bir şarap, meyve ve diğer nimetler gibi Salihlerin cennette sahip olacağı mükâfatları anlatır. Oysa solcular bu dünyada yaptıklarının sonucunda acı çekeceklerdir. Vakıa Suresi, müminlere, Allah’ın yüceliğini ve doğada bulabileceğimiz sayısız nimet ve işaretler verdiğini de hatırlatır. Müslüman ümmetine, öldükten sonra O’na döneceklerini hatırlatır.
Vakıa Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 96 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elvâkı’a” kelimesinden almıştır. Vâkı’a, gerçekleşen, meydana gelen olay demektir. Burada kıyameti ifade etmektedir. Sûrede başlıca, kıyametin kopmasından önceki ve sonraki dehşetli hâller ve insanların amellerine göre içinde yer alacağı gruplar konu Suresi Arapça OkuVakıa Suresi Arapça DinleVakıa Suresi Türkçe OkuVakıa Suresi Türkçe Meali OkuVakıa Suresi Türkçe Meali DinleVakıa Suresi KonusuVakıa Suresi NuzülVakıa Suresi FaziletiVakıa Suresi Hakkında Sıkça Sorulan SorularVakıa Suresi TefsiriVakıa Suresi HakkındaVakıa Suresi Arapça OkuVakıa Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Arapça 1. Sayfaبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِاِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ١لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ٢خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ٣اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ٤وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ٥فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ٦وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ٧فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ٨وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ٩وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ١٠اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ١١ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ١٢ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ١٣وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ١٤عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ١٥مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ١٦Vakıa Suresi Arapça 2. Sayfaيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ١٧بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ١٨لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ١٩وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ٢٠وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ٢١وَحُورٌ ع۪ينٌۙ٢٢كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ٢٣جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ٢٤لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ٢٥اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً٢٦وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ٢٧ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ٢٨وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ٢٩وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ٣٠وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ٣١وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ٣٢لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ٣٣وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ٣٤اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ٣٥فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ٣٦عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ٣٧لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟٣٨ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ٣٩وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ٤٠وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ٤١ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ٤٢وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ٤٣لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ٤٤اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ٤٥وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ٤٦وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ٤٧اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ٤٨قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ٤٩لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ٥٠Vakıa Suresi Arapça 3. Sayfaثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ٥١لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ٥٢فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ٥٣فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ٥٤فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ٥٥هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ٥٦نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟٥٧اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ٥٨ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ٥٩نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ٦٠عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ٦١وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ٦٢اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ٦٣ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ٦٤لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ٦٥اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ٦٦بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ٦٧اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ٦٨ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ٦٩لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ٧٠اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ٧١ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ٧٢نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ٧٣فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟٧٤فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ٧٥وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ٧٦Vakıa Suresi Arapça 4. Sayfaاِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ٧٧ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ٧٨لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ٧٩تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ٨٠اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ٨١وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ٨٢فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ٨٣وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ٨٤وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ٨٥فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ٨٦تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ٨٧فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ٨٨فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ٨٩وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ٩٠فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ٩١وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ٩٢فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ٩٣وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ٩٤اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ٩٥فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ٩٦Vakıa Suresi Arapça DinleVakıa Suresi Arapça Dinle, Vakıa Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi Türkçe OkuVakıa Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe 1. SayfaBismillahir rahmanir ve kaatil li vak’atiha ruccetil ardu bussetil cibalu kanet hebaen mun kuntum ezvacen ashabul meymeneti ma ashabul ashabul meş’emeti ma ashabul meş’ sabikunes cennatin minel kalilun minel sururin aleyha Suresi Türkçe 2. SayfaYetufu aleyhim vildanun ekvabin ve ebarika ve ke’sin min yusaddeune anha ve la fakihetin mimma lahmi tayrin mimma hurun emsalil lu’luil bi ma kanu ya’ yesmeune fiha lagven ve la te’ kilen selamen ashabul yemini ma ashabul sidrin talhın zıllin main fakihetin kesirahLa maktuatin ve la furuşin enşe’na hunne cealna hunne ashabil minel sulletun minel ashabuş şimali ma ashabuş semumin ve zıllin min baridin ve la kanu kable zalike kanu yusirrune alel hınsil kanu yekulune e iza mitna ve kunna turaben ve iza men e inna le meb’ ve abaunel innel evveline vel mecmuune ila mikati yevmin ma’ Suresi Türkçe 3. SayfaSumme innekum eyyuhed dallunel akilune min şecerin min ma liune minhel şaribune aleyhi minel şaribune şurbel nuzuluhum yevmed halaknakum fe lev la fe reeytum ma entum tahlukunehu em nahnul kadderna beynekumul mevte ve ma nahnu bi mes- en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fi ma la ta’ lekad alimtumunneş etel ula fe lev la fe reeytum ma entum tezre unehu em nahnuz neşau le cealnahu hutamen fe zaltum le nahnu fe reeytumul maellezi entum enzeltumuhu minel muzni em nahnul neşau cealnahu ucacen fe levla fe reeytumun narelleti entum enşe’tum şecereteha em nahnul cealnaha tezkireten ve metaan lil sebbih bismi rabbikel la uksimu bi mevakiin innehu le kasemun lev ta’lemune Suresi Türkçe 4. Sayfaİnnehu le kur’anun kitabin yemessuhu illel min rabbil fe bi hazel hadisi entum tec’alune rızkakum ennekum lev la iza belegatil entum hine izin nahnu akrabu ileyhi minkum ve lakin la tubsirunFe lev la in kuntum gayre in kuntum emma in kane minel revhun ve reyhanun ve cennetu emma in kane min ashabil selamun leke min ashabil emma in kane minel mukezzibined nuzulun min tasliyetu haza le huve hakkul sebbih bismi rabbikel Suresi Türkçe Meali OkuVakıa Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe Meali 1. SayfaRahman ve Rahim olan Allah’ın vakıa kıyamet bir koptu mu,onun oluşuna yalan diyen dil şiddetle serpildikçe serpildiği,hepsi dağılıp toz duman haline geldiği,siz de üç sınıf olduğunuz zaman,ki, sağda sağın adamları, ne mutludur onlar!Solda solun adamları, ne mutsuzdur onlar!önde, en öne geçenler, işte o ileride olanlar!11-12 Naim cennetlerinde Allah’a yakın olanlardır.11-12 Naim cennetlerinde Allah’a yakın öncekilerden,biraz da sonrakilerden,cevherlerle işlenmiş tahtlar üstünde,karşı karşıya Suresi Türkçe Meali 2. SayfaEtraflarında taze kalan küpeli genç hizmetçiler doldurulmuş küpler, ibrikler ve kadehlere,bu içkiden ne başları ağrıtılır ne de içtiklerini beğendiklerinden,kuş eti istediklerinden,iri gözlü huriler,saklı inciler gibi,işledikleri amellere mükafat ne boş bir laf işitirler, ne de günaha sokan bir işittikleri söz “Selam, selam!”Sağın adamları ise, ne sağın adamları!Dalbastı kirazlar,salkım muzlar içinde,uzamış bir gölge,çağlayan bir su,bir çok meyve,ki bunlar ne eksilir, ne de yasaklanırlar,yüksek döşekler üstündedirler.Biz onları yeniden inşa etmişizdir,onları bakire kılmışızdır,kocalarını çok seven aynı yaşta,sağın adamları çoğu önceki ümmetlerden,bir çoğu da adamları ise, ne solun adamları!İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,kapkara boğucu dumandan bir gölge,ne serin, ne de rahatlatıcı!Çünkü onlar bundan önce varlık içinde keyiflerine düşkün şımarık günahda ısrar ediyorlardı;ve diyorlardı ki “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten biz mi bir daha diriltileceğiz?Önceki atalarımız da mı?”De ki “Muhakkak. Öncekilerin ve sonrakilerin tümü,belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır!”Vakıa Suresi Türkçe Meali 3. SayfaSonra siz, ey sapık inkarcılar,mutlaka bir ağaçtan, zakkumdan yersiniz,karınlarınızı onunla doldurursunuz,üstüne de kaynar su içersiniz,susuzluk illetine tutulmuş kanmak bilmeyen develerin içişi gibi ceza gününde onların konuklukları ağırlanışları böyledir!Sizi Biz yarattık, hala tasdik etmeyecek misiniz?Şimdi gördünüz mü o döktüğünüz meniyi?Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?Aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Bizim önümüze değiştirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışta var etmek ilk yaratılışı biliyorsunuz. O halde düşünsenize!Şimdi gördünüz mü o ektiğiniz tohumu?Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?Dilesek onları elbette bir çöpe çevirirdik de ağzınızda şöyle geveler dururdunuz“Muhakkak biz çok büsbütün mahrum olduk!”şimdi gördünüz mü o içtiğiniz suyu?Buluttan onu siz mi indiriyordunuz. yoksa Biz miyiz indiren?Dileseydik onu acı bir çorak yapardık. O halde şükretseniz ya!Bir de o çaktığınız ateşi gördünüz mü?Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa Biz miyiz inşa eden?Biz onu hem bir ihtar, hem de alandaki muhtaçlara çöl yolcularına faydalı kıldık;O halde Rabbini o büyük adıyla tesbih et!Artık yok, yıldızların yerlerine yemin ederim;bilseniz o, gerçekten çok büyük bir Suresi Türkçe Meali 4. SayfaKi bu, hakikaten çok değerli bir Kur’an’ bir Kitapta;ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez;Alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir!Şimdi bu kelama siz yağ mı süreceksiniz?Ve rızkınızı tekzibiniz nasibinizi yalanlamanızdan ibaret mi kılacaksınız?O halde can boğaza geldiği vakit,ki o zaman bakar durursunuz,Biz ise ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz!86-87 Haydi, eğer dine boyun eğmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz, çevirsenize o canı geri, iddianızda doğru iseniz!86-87 Haydi, eğer dine boyun eğmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz, çevirsenize o canı geri, iddianızda doğru iseniz!Ama o can çekişen kişi Allah’a yakın olanlardan ise,ona ravh rahmet, ferahlık, daimi bir hayat, güzel bir rızık ve Naim cenneti sağın adamlarından ise,artık selam sana, sağın o yalanlayan sapıklardan ise,muhakkak konukluğu kaynar suve yaslanacağı cehennemdir!Kesin gerçek budur işte!Haydi Rabbini büyük ismiyle tesbih et!Vakıa Suresi Türkçe Meali DinleVakıa Suresi Türkçe Meali Dinle, Vakıa Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi KonusuVakıa Suresi konusu, Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur’an’ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat sırasına göre bundan önce yer alan rahmân sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur a Önceki sûre Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram azamet ve kerem sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b Önceki sûrede Allah’ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkâr edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır. c Önceki sûrede yükümlüler inkârcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler cennetler verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür Râzî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699.Vakıa Suresi NuzülMushaftaki sıralamada elli altıncı, iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Tâhâ sûresinden sonra, Şuarâ sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 81-82. âyetlerinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir; fakat bunların önceki ve sonraki âyetlerle konu ve üslûp açısından bir bütün oluşturması bu rivayetin gerçekliğinde tereddüt uyandırmaktadır Derveze, III, 100. İbn Atıyye de bu sûredeki bazı âyetlerin Medine’de veya bir sefer sırasında indiğine dair rivayetlerin sağlam olmadığını belirtir V, 238.Vakıa Suresi FaziletiVakıa Suresi fazileti,Vakıa Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Vakıa Suresi Kur’an-ı Kerim’de kaçıncı sayfadadır?Vakıa Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 533. sayfada başlar, 536. sayfada biter. Vakıa Suresi kaç ayettir?Vakıa Suresi, 96 ayetten oluşur. Vakıa Suresi hangi cüzde yer alır?Vakıa Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 27. cüzde yer alır. Vakıa Suresi kaç sayfadır?Vakıa Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 4 sayfa içinde yer Suresi TefsiriKur’an Yolu Tefsiri kitabından Vakıa Suresi Tefsiri Suresi 1-10. Ayet TefsiriKıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikåk 84/7. İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir bk. Hâkka 69/25; İnşikåk 84/10. Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikûne’s-sâbikûn” önde olanlar, o önde olanlar, 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” Allah’a en yakın olanlar şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145. Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîn tamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238.Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır a Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 218-220Vakıa Suresi 11-26. Ayet Tefsiri“Mukarrebûn” Allah’a en yakın olanlar diye nitelenen “es-sâbikûne’s-sâbikûn” önde olanlar, o önde olanlar grubu ile “Allah ve resulüne ilk iman edenler, ilk muhacirler, iki kıbleye doğru da namaz kılmış sahâbîler” şeklinde belirli kimselerin kastedildiği yorumları yapılmış olmakla beraber, İbn Atıyye esasen âyetin dünyada iken iyilik yapma ve kötülüklerden sakınma hususunda öncü konumunda olan ve âhiret mutluluğunda da en önde olmayı hak eden bütün insanları kapsadığını belirtir diğer yorumlarla birlikte bk. Taberî, XXVII, 170-171; İbn Atıyye, V, 240; Şevkânî, V, 172. 13. âyette geçen ve “çoğu” diye tercüme edilen sülle kelimesi “az olsun çok olsun insan topluluğu”nu ifade eden bir kelimedir. Buna göre âyeti “bir kısmı öncekilerdendir” şeklinde çevirmek mümkündür. Fakat sonrakilerden söz eden 14. âyette “birazı” dendiği için buna da “çoğu” anlamı verilmiştir. Burada Kur’an’ın muasırları ve sonrasını kapsayan bir tasniften söz edildiği kabul edilirse, “sâbikûn”dan çoğunun öncekilerden olduğunu izah kolaylaşır; zira bu grubun öncüleri sahâbe-i kirâmdır. Bu tasnifin geçmiş ümmetleri de kapsadığı kabul edildiğinde ise, gelip geçmişlerden “sâbikûn”un çokluğu, bütün peygamberleri içine almasıyla izah edilebilir İbn Atıyye, V, 241. 15-26. âyetlerde ve daha sonra da 28-37. âyetlerde cennet nimetiyle ödüllendirilecek ve onurlandırılacak kimseleri bekleyen hayata ilişkin canlı tasvirlere yer verilmektedir. 17. âyette, dünyadaki tasavvurlarımıza göre hatıra gelebilecek bir soruya cevap verilmekte; cennette dünyada olduğu gibi bir kısım insanların diğerlerine hizmet vermesinin söz konusu olmayacağı, cennetle ödüllendirilen herkesin “hizmet edilen” konumunda bulunacağı, ikramları sunmak üzere –sonsuza dek genç kalacak– hizmetçiler tahsis edileceği bildirilmektedir başka yorumlarla birlikte bk. Şevkânî, V, 173-174. 19. âyetteki cennet içkilerinin içenlere baş ağrısı vermeyeceğine dair ifade “toplantıları dağıtılmaz, ağızlarının tadını kaçıracak bir durumla karşılaşmazlar”, aynı içkinin sarhoşluk vermeyeceğine dair ifade ise “içtikleri tükenmez” mânalarıyla da açıklanmıştır İbn Atıyye, V, 242; cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; M. Süreyya Şahin-Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 374-386. Kaynak Vakıa Suresi 27-40. Ayet TefsiriHakkın ve erdemin yanında olanları bekleyen âhiret nimetlerine ilişkin bazı ayrıntılı bilgiler verilmektedir. 39-40. âyetlerde, 13-14. âyetlerdekinden farklı olarak hem öncekiler hem de sonrakiler için “bir çoğu” anlamı verilen sülle kelimesi kullanılmıştır. 14. âyette sâbikûnun “az” olmasının ifade edilmesi bir yandan bu mertebeye erişmenin zorluğunu belirtirken diğer yandan da iyi davranışlar için yarışmaya özendirme taşımaktadır. Burada ise sâbikûna göre bir alt derecede bulunacak müminlerin hemen bütün nesillerde çoğunluğu teşkil edeceğine işaret edilmiş olup olayın tabiatına uygun olan da budur Derveze, III, 103-104, 106.28. âyette geçen ve “dalbastı kiraz” olarak çevrilen tamlama daha çok Arabistan kirazının dikensiz olanı manasıyla açıklanır bu tercihin izahı için bk. Elmalılı, VII, 4706-4707. 29. âyette geçen tamlama müfessirlerin çoğunluğunca “meyve yüklü muz ağaçları” diye anlaşılmış olmakla beraber başka ağaç tasvirleri de yapılmıştır başka açıklamalar için bk. Şevkânî, V, 177. 34. âyet daha çok “Kabartılmış döşekler üzerinde olacaklar” diye anlaşılmıştır. Birçok müfessir ise –müteakip âyetlerin ifadesi ile Hz. Peygamber’in cennet ehli kadınların genç ve aynı yaşta olacakları ve hep öyle kalacakları yönündeki açıklamalarını dikkate alarak– bunu “ve mertebeleri yükseltilmiş eşleriyle birlikte olacaklar” şeklinde yorumlamıştır Zemahşerî, IV, 58-59; İbn Atıyye, V, 244-245.35 ve 61. âyetler, âhiret hayatında insanların ve eşlerinin hangi biçimde olacağı hususunda önemli bir ilkeyi hatırlatmaktadır Yüce Allah orada herkesi oraya mahsus bir biçimde yeniden yaratacak, –âyetin ifadesiyle– “inşâ” edecektir; bizim bu dünyadaki tasavvurlarımızla bunun mahiyetini bilmemiz, anlamamız mümkün değildir. Şu halde oraya ilişkin olarak verilen diğer bilgi ve ayrıntıları hep bu ilke ışığında düşünmek gerekir. Buna göre öyle anlaşılıyor ki, âyet ve hadislerde cennet hayatı anlatılırken gençlik, bâkirelik, aynı yaşlarda olma gibi özelliklerden söz edilmesindeki amaç mahiyet bilgisi vermek değil, oradaki nimetlerin, dünya nimetleri gibi gelip geçici olmadığını, dolayısıyla insanların bunlardan mahrum kalıp tekrar elde edebilmek için özlem ve hasret hissetmeyecekleri yahut paylaşma kaygısı, kıskançlık ve birbirlerini çekememe gibi olumsuz durumların söz konusu olmayacağını belirtmek, bu hayatta gerçekleşmesi mümkün olmayan istek, özlem ve hayallerin, kısacası mükemmelliğin ve tam mânasıyla mutluluğun ancak orada bulunabileceğini somut bir anlatıma kavuşturmaktır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 221-222Vakıa Suresi 41-56. Ayet TefsiriBu defa, âhireti inkâr ederek dünya hayatını boşa geçirenlerin acı âkıbeti ve içine düşecekleri vahim durumlar canlı bir anlatımla tasvir edilmektedir cehennem hakkında bilgi için bk. Ömer Faruk HarmanBekir Topaloğlu, “Cehennem”, DİA, VII, 225-233. 45. âyetteki mütrefîn kelimesi –Kur’an’da aynı kökten gelen kelimelerin kullanımı da dikkate alınarak– genellikle “sahip olduğu imkânlardan ötürü, refah içinde şımaran insanlar” mânasında anlaşılmıştır. Bu bağlamda kelimeyi “Allah’a şirk koşanlar” veya “kibirlenenler” şeklinde yorumlayan müfessirler de vardır Şevkânî, V, 178. Râzî’nin dikkate değer açıklamasından da XXIX, 170-171 yararlanarak bu konuda şöyle bir değerlendirme yapılabilir Amel defteri solundan verilecek cehennemlikler hep zenginlerden olmayacağına göre burada kötülenen şey, insanların nimetler içinde olması değildir; asıl eleştirilen tutum, müteakip âyette değinilen, günahta ve inkârcılıkta ısrar etmektir. Esasen yoksulluk ve zenginlik hem toplumsal şartlara hem de kişinin algılamasına göre izâfîlik taşır ve hemen bütün insanlar –sahip oldukları imkânlar çerçevesinde– nimetin asıl sahibini görmezden geliyorsa “mütref” olarak nitelenebilir. Dolayısıyla, burada eleştirilenler, âhiret endişesi taşımayan, ahlâkî değerlere sırt çevirerek gününü gün eden, böylece hazlarının tutsağı haline gelen ve ebedî kurtuluşları için ellerindeki en büyük fırsat olan ömürlerini hoyratça tüketenlerdir. 46. âyetin meâlinde hıns kelimesinin “günah” anlamı esas alınmıştır. Müfessirlerin çoğunluğuna göre burada, cehennemliklerin Lokman sûresinin 13. âyetinde en büyük günah olarak nitelenen şirk Allah’a ortak koşma üzerindeki inatçı tavırlarından söz edilmektedir. Bu kelimenin “yemini bozma” anlamından hareketle âyet, “Onlar o büyük yeminlerini bozmamakta ısrarcı davranıyorlardı” şeklinde de çevrilebilir; bu takdirde Nahl sûresinin 38. âyetinde belirtildiği üzere müşriklerin, “Allah’ın ölen birini diriltmeyeceğine dair en büyük yeminleri etmeleri”ne atıfta bulunulmuş olur İbn Atıyye, V, 246; zakkum ağacı hakkında bilgi için bk. Sâffât 37/62-65. Kaynak Vakıa Suresi 57-74. Ayet Tefsiriİnsanın kendi varlığı ve yakın çevresinde her gün yararlandığı imkânlar üzerinde, bütün bu varlık ve oluşların hangi irade ve gücün eseri olduğu hakkında düşünmeye çağıran çarpıcı sorularla Allah Teâlâ’nın irade ve yaratma gücüne, bunun da insana yüklediği kulluk görevine dikkat çekilmektedir. Burada özellikle zikredilen, insanın yaratılışı, tuzlu deniz sularının yağmura, tatlı suya dönüştürülmesi, ekinlerin ürün vermesi ve ateşin yararı konularına başka birçok âyette değişik vesilelerle geniş biçimde yer ve 62. âyetlerin bağlamı, öldükten sonra diriltilmeyi ve ilâhî huzurda mahkeme-i kübrâda yapılacak büyük yargılamayı inkârla ilgili olduğu için meâlde, “Aranızda ölümü biz takdir ettik; sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmemiz hususunda bizim önümüze asla geçilemez” şeklindeki mâna tercih edilmiştir. 61. âyetteki emsâl kelimesi misl veya meselin çoğulu olmasına göre farklı mânalara geldiği ve gramer açısından önceki âyete iki ayrı şekilde bağlanabildiği için bu âyetlere şöyle mâna vermek de mümkündür “Yerinize benzerlerinizi getirmek ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmek üzere aranızda ölümü biz takdir ettik.” Bu anlayışa göre âyetlerin yorumu da şöyle olmaktadır Ölümü insan nesline son vermek için değil, ölenlerin yerine yeni nesiller var etmek üzere takdir ettik; ama haşir günü sizi yeniden yaratmaya da kadiriz” başka yorumlarla birlikte bk. Râzî, XXIX, 178-180; Şevkânî, V, 182; bu konuda ayrıca bk. Yâsîn 36/81. İbn Âşûr “Aranızda ölümü biz takdir ettik” cümlesinde “hakkınızda” değil, “aranızda” denerek, ölümün âdeta herkesin sırası geldiğinde payını aldığı ortak bir şey olduğuna ve insanların yararına bir realite olarak düzenlendiğine işaret edildiğini belirtir XXVII, 315.72. âyette geçen “ağaç” anlamındaki şecere kelimesi genellikle bedevî Araplarca iyi bilinen ve birbirine sürtülmesiyle ateş çıkaran ağaç türü olarak anlaşılmıştır bu konuda bk. Yâsîn 36/80. Buna göre 73. âyetteki mukvîn kelimesinin de sözlük anlamıyla “çöl yolcuları ve açlık çekenler” diye çevrilmesi uygun olmaktadır. Belirtilen kişiler açısından ateşin ve ona kaynaklık eden ağacın –gerek yemek pişirip açlığı giderme gerekse satıp maişet temin etmede– sağladığı yarar açıktır. Fakat âyetin lafzî anlamı bu olsa da, burada ateşin, sürtünme yoluyla meydana gelen yanma olayının, hatta daha geniş bir yorumla ışığın insan hayatındaki önemine, yine ateşin kontrol edilebilir hale gelmesinin medeniyetin oluşmasındaki rolüne dikkat çeken bir örneklendirme yapıldığı söylenebilir. Buradaki tezkire kelimesine, bağlam ve sözün akışı dikkate alınarak meâlde “işaret” anlamı verilmiştir, Mücâhid’in yorumu da bu yöndedir. Birçok müfessir ise belirtilen kelimeyi “ibret” mânasında anlamış ve bu ifadede, ateşin cehennem azabını hatırlatıcı yönüne işaret bulunduğunu belirtmiştir Taberî, XXVII, 201; Zemahşerî, IV, 61. Bağlam göz önüne alındığında bu ifadenin öncelikle Allah’ın insanlara verdiği nimetler üzerinde düşünüp sonuçlar çıkarma ve özellikle O’nun insanları öldükten sonra diriltmeye kadir olduğu yargısına ulaşma Râzî, XXIX, 184 mânasıyla anlaşılması uygun olur. Muhammed Esed ise burada insana “Allah’ın göklerin ve yerin nûru olduğu”nun hatırlatıldığı yorumunu yapar III, 1107; ayrıca bk. Nûr 24/35.74. âyetteki azîm kelimesi genellikle “rab” kelimesinin sıfatı kabul edildiği için meâlde “Öyleyse ulu rabbinin adını tesbih et” anlamı tercih edilmiştir; fakat bunu “isim” kelimesinin sıfatı olarak da düşünmek mümkündür; buna göre meâl şöyle olur “Öyleyse rabbini yüce ismiyle tesbih et” İbn Atıyye, V, 255. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 225-227Vakıa Suresi 75-80. Ayet Tefsiriİlk âyette “yıldızların yerleri” diye çevrilen tamlama müfessirlerce daha çok “yıldızların doğduğu veya battığı yerler, dolaştığı menziller yani yörüngeler” ve özellikle “kıyamet sırasında yıldızların düşeceği yerler” mânalarıyla açıklanmıştır. Bazı ilk dönem müfessirlerinden, burada “Kur’an’ın parça parça indirilişi veya indirilmiş kısımları”nın veya “Kur’an’ın muhkem âyetleri”nin yahut “Kur’an’ın başı ve sonu arasındaki uyumun, tutarlılığı”nın kastedildiği yorumları nakledilmiştir Taberî, XXVII, 203-204. Râzî, maksadın “Kur’an’ın girdiği kalpler” olabileceği yorumunu da zikreder XXIX, 188. Öte yandan, bu tamlamanın sözlükte “yıldızların düştüğü yerler” anlamına gelmesi, günümüzdeki bazı Kur’an araştırmacılarını burada astrofizik uzmanlarının “kara delik” tabir ettikleri “büyük kütleli yıldızların ömürlerini tüketmeleri sonucu meydana gelen farazî gök cisimleri”ne veya “yıldız kökenli olmayıp yıldızlar arası uzaydaki gaz kütlesinin sıkıştırılmasının yol açtığı oluşumlar”a işaret edildiği yorumunu yapmaya yöneltmiştir Allah’ın yemin etmesi ve Kur’an’da yer alan kasemler konusunda genel bilgi ve değerlendirme için bk. Zâriyât 51/1-6. 77. âyette Kur’an, “mertebesi yüksek, değerli, yüce” anlamlarına gelen kerîm sıfatıyla nitelenmiştir. Çünkü Allah Teâlâ, son kitap olması dolayısıyla onu bütün ilâhî kitaplardan mükemmel kılmış, gerçek dışı unsurların ona karışmasını önlemiş, onda yüksek ahlâk ilkelerine ve önemli konulara yer vermiştir. Onu ezberleyenin ve okuyanın değeri artar; o, gerçeğe ulaştıran kanıtlarla doludur, içerdiği hidayet, bilgi, açıklama ve hikmetlerle her türlü övgünün üzerinde bir kıymeti haizdir. Ardından gelen ve “korunmuş bir kitaptadır” diye tercüme edilen ifade Kur’an’ın ikinci sıfatı olduğuna göre bu da onun değerini anlatan mânevî bir nitelemedir. Başka izahlar da bulunmakla beraber birçok müfessir tarafından güçlü bulunan yoruma göre buradaki “kitap” kelimesinden maksat “levh-i mahfûz”dur aşağıda belirtileceği üzere, bu yoruma göre meleklerin Allah’ın ilmine, levh-i mahfûzdakilere “dokunabilmeleri” o kaynakla irtibat kurmaları ve bu hususta kendilerine verilmiş görevler bulunduğu anlamındadır; ayrıca bk. Bürûc 85/21-22. Şu halde 77 ve 78. âyetler arasındaki anlam bağı şu olmalıdır Kur’an’ın –Resûlullah’tan işitildiği şekliyle– lafızları ve mânaları, Allah’ın ilmindekine uygundur ve o asla beşer sözü değildir. Allah’ın katındakiler bizim açımızdan saklı ve mahiyetini idrak edemeyeceğimiz hususlar olduğu için O’nun ilmini ifade eden “kitap” kelimesi “saklı, korunmuş” anlamına gelen meknûn sıfatıyla nitelenmiştir; “kitap” kelimesinin kullanılması da O’nun ilminin sâbit ve değişmezliğini belirtmek içindir. 79. âyetteki “temizlenenler” anlamına gelen mutahharûn kelimesiyle ilgili olarak da farklı açıklamalar bulunmakla beraber müfessirler genellikle, burada meleklerin kastedildiği kanaatindedir; Abese sûresinin 11-16. âyetleri bu anlamı desteklemektedir. Dolayısıyla, buradaki “dokunma” anlamına gelen mess kelimesi, Kur’an’ın içeriğinin peygambere iletilmesinde meleklerden başkasının rolünün olamayacağını ve müşriklerin iddia ettikleri gibi kâhin veya şair sözü olmadığını ifade etmektedir. Zira müşrikler cin ve şeytanların gökten gelen haberlerden çalıntı yapabildiklerine, kâhinlerin de onlardan bilgi aldıklarına, yine her şairin kendisine şiiri dikte eden bir şeytanın bulunduğuna inanıyorlardı; Hz. Peygamber’in de Kur’an’ı böyle bir yolla elde ettiğini ileri sürmüşlerdi. Kur’an’ın Allah Teâlâ tarafından böylesine yüceltici ifadelerle anılması ve âyette, –asıl anlam yukarıda açıklandığı şekilde olsa bile– temiz olarak dokunmanın ona saygıyı belirten bir niteleme olarak yer alması sebebiyle ilk zamanlardan itibaren müslümanlar Kur’an âyetlerinin yazılı olduğu malzemeye ve mushafa ibadet temizliği olmadan yani abdestsiz olarak dokunmamaya özen göstermişlerdir. İslâm âlimlerinin çoğunluğu da Hz. Peygamber’den nakledilen bazı söz ve uygulamaları Muvatta’, “Kur’an”, 1 bu yöndeki çıkarımı destekleyici bulmuşlar ve mushafa el sürmek için abdest almak gerektiğine hükmetmişlerdir. Öte yandan İbn Abbâs, Dâvûd b. Ali, İbn Hazm ve Şevkânî gibi âlimler âyetin mushaf ile değil levh-i mahfûz ile ilgili olduğunu, abdestli olmayanın mushafa dokunmasını meneden hadisin de sahih olmadığını yahut sahih olsa bile orada müşriklerin kastedildiğini ileri sürerek abdestli olmayan, cünüp ve âdet halindeki kimselerin mushafa dokunmasını ve onu okumasını câiz görmüşlerdir başka yorumlarla birlikte bk. Râzî, XXIX, 192-196; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesıd, I, 435; II, 32; Şevkânî, V, 186; Neylü’l-Evtâr, I, 225-227, 246-248; İbn Âşûr, XXVII, 333-337. Bu uygulamaları ve abdestin gerekliliği yönündeki ictihadı esas alan ve kutsal kitabına saygısının bir nişanesi olarak ona el sürerken abdestli olmaya gayret eden bir müminin bu davranışı onun ecrini ve feyzini arttırır; fakat bu hükmün Kur’an’la yakından ilgilenme ve mânaları üzerinde düşünme çabasını engelleyen bir set gibi algılanması kuşkusuz yanlış olur. Zaten İmam Mâlik gibi İslâm âlimleri Kur’an eğitim öğretiminin ve sıkıntıya yol açan durumların ayrı mütâlaa edilmesi gerektiğini gösteren fetvalar vermişlerdir. Mushafa dokunmadan Kur’an’ın okunması veya tercümesine el sürülmesi için abdest almak ise genel olarak gerekli görülmemiş, sadece tavsiye edilmiştir. Kaynak Vakıa Suresi 81-82. Ayet TefsiriMüfessirler genellikle, 81. âyetteki “söz” şeklinde çevrilen hadîs kelimesiyle Kur’ân-ı Kerîm’in kastedildiği, 82. âyette de inkârcıların verilen nimetlere şükredecekleri yerde bunların Allah’tan geldiğini yalanlama yoluna girmelerinin eleştirildiği kanaatindedirler. Nimete nankörlük hususunda da çoğunlukla, yağmurun yağmasını birtakım yıldızların gücüne izâfe edici sözler söyleyenler örnek gösterilir. Bazı müfessirler ise bu âyetlerden şu mânaları çıkarmışlardır Siz yukarıda söylenenleri mi veya öldükten sonra diriltileceğinize dair sözü mü hafife alıyorsunuz? Bu Kur’an’dan nasibiniz yalancılıkla itham etmekten ibaret mi olacak veya yalancılıkla ithamı bir rızık, bir gıda yahut geçim kaynağı mı görüyorsunuz? Râzî, XXIX, 197-198; Şevkânî, V, 186-187. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 231Vakıa Suresi 83-87. Ayet TefsiriÖldükten sonra diriltilmeyi ve âhiret hayatını inkârda inat edenler, kimsenin kaçamadığı ölüm gerçeği üzerinde düşünmeye, Allah’ın kulları üzerindeki mutlak gücü ve hâkimiyetini kabullenmek istemeyenler öleni geri döndürmeye çağırılmaktadır. 86. âyet “madem ki hesaba çekilmeyecekmişsiniz” veya “madem ki ceza görmeyecekmişsiniz” mânalarında da anlaşılmıştır Râzî, XXIX, 200-201; İbn Âşûr, XXVII, 345-346; ayrıca bk. Kåf 50/16-17. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 231Vakıa Suresi 88-95. Ayet TefsiriÖlüm gerçeğinin ardından gelecek bir gerçek daha var ki o da sûrenin başında belirtildiği şekilde herkesin bu dünyada yaptıklarına göre bir gruplandırmaya tâbî tutulup ona uygun muamele âyette geçen “hakku’l-yakîn” tamlaması konusunda değişik açıklamalar yapılmıştır. Esasen aynı mânaya gelen bu iki kelimenin pekiştirme amacıyla birbirine izâfet yapıldığı anlaşılmaktadır bk. İbn Atıyye, V, 254-255; Râzî, XXIX, 203-204; bu sebeple meâlde “gerçeğin ta kendisi” şeklinde karşılanmıştır ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/18. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 231Vakıa Suresi 96. Ayet TefsiriÂhirette insanların üç gruba ayrılmalarıyla ilgili ayrıntılı bilgi verilmesini takiben 74. âyette yapıldığı gibi, burada da 88-95. âyetlerde anılan grupların hatırlatılmasının ardından Resûlullah’ın şahsında onun yolunu izleyenlerden, inkârcıların tutumu ne olursa olsun, Allah’ı O’na yaraşır biçimde anmaya, O’nu her türlü noksanlıktan tenzih etmeye devam etmeleri istenerek sûre sona ermektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 5 Sayfa 232Vakıa Suresi HakkındaAdını “mutlaka gerçekleşecek olan şey” anlamına gelen ve sûrenin birinci âyetinde geçen vâkıa kelimesinden alır. Birkaç âyetinin Medine’de nâzil olduğu söylenmişse de Kurtubî, XVII, 126; Âlûsî, XXVII, 182 müfessirlerin çoğunluğuna göre Mekke’de inmiştir İbn Atıyye el-Endelüsî, V, 238. Doksan altı âyet olup fâsılası” ا، ب، ة، د، ل، م، ن“ harfleridir. Nübüvvetin 5 veya 6. yılında nâzil olduğu tahmin edilen sûrenin ana konusu ölümden sonra yeni bir hayatın başlayıp sonsuza kadar devam edeceği, insanların inanç ve davranışlarının karşılığını orada bulacakları hususudur. Bu çerçevede sûrenin muhtevasını iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Sûre muhtemelen aynı yıllarda inen diğer sûrelerde etkin biçimde vurgulandığı gibi kıyametin kopuşunu dile getirmekle başlar. İnsanların yaşadığı yer küresinin şiddetli bir sarsıntı ile sarsılacağı, kürenin sabit ağırlıkları sanılan dağların ufalanıp toz haline geleceği o gün insanların sağdakiler, soldakiler ve önde bulunanlar şeklinde üç gruba ayrılacağı belirtilir âyet 1-7. Öndekiler iman ve iyi davranışlar bakımından diğer müminlere nisbetle mesafe alıp Allah’a yaklaştırılan zümredir. Bunlar cennette bedenî ve ruhî birçok nimete eriştirilecektir. Sağdakiler âhirette amel defterleri sağdan verilecek cennetlikler olup onlar da mutlu kılınacaktır. Soldakiler ise amel defterleri soldan veya arka taraftan verilecek kimselerdir. Bunlar âhireti inkâr eden günahkârlardır ve cehennemde azap göreceklerdir krş. el-Hâkka 69/19-37; el-İnşikāk 84/7-12. Daha sonra inkârcılara hitap edilerek ilk yaratılışın Allah tarafından gerçekleştirildiğini kabul ettikleri halde öldükten sonra diriltmeyi yine O’nun gerçekleştireceğine niçin inanmadıkları sorulur ve spermadan insan üretmeyi, tohumdan ekin bitirmeyi, buluttan su indirmeyi ve ağaçtan ateş çıkarmayı inkârcıların mı yoksa Allah’ın mı gerçekleştirdiği sorusu yöneltilir. Birinci bölüm, Hz. Peygamber’e şanı ve azameti yüce olan rabbini ulûhiyyetle bağdaşmayan sıfatlardan tenzih etmesini emreden âyetle sona erer âyet 8-74.İkinci bölüm, yıldızların yörüngelerine yemin edilerek ve bunun bilenler için büyük bir yemin olduğu belirtilerek başlar. Yemin konusunun âlemlerin rabbi tarafından Hz. Muhammed’e indirilen vahyin ürünü Kur’an’ın teşkil ettiği belirtilir. Ardından büyük bir lutuf sayılan böyle bir kelâmın kāle alınması ve bu nimete şükredilmesi gerektiği halde onun nankörce inkâr edilmesi hayret verici bir davranış diye nitelendirilir. Ardından inanmayanların en önemli eksiği olan ölüme ve ölüm ötesi âlemine iman konusuna etkili biçimde temas edilerek, “Peki, can boğaza dayandığı ve siz etrafındakiler çaresizlik içinde bakındığınız zaman bizim âhiret yolcusuna sizden daha yakın olduğumuzu biliyor musunuz? Onun sorgu ve ceza âlemine sürüklenmeyeceği iddiasında samimi iseniz ölümü geri çevirmeli değil misiniz?” soruları yöneltilir. Ardından Allah’a yakın olan ve amel defterleri sağdan verilenlerin ebedî hayattaki mutluluğu, gerçeği yalanlayanların da mutsuzluğuna temas edilir. Sûre Resûlullah’a rabbinin ismini ve şanını yüceltmesini emreden âyetle tamamlanır âyet 75-96. Mekke döneminin ortalarında inen sûrelerin çoğunda görüldüğü gibi Vâkıa sûresinde de âhirete iman konusu ele alınmış, ebedî hayatta mutlu veya mutsuz olacak insanların yaşantıları tasvir edilmiş, kişide âhiret inancını oluşturup davranışlarını etkileyecek uyarıcı ve düşündürücü ifadelere müessir bir üslûp içinde yer verilmiştir. Dünya hayatının çekici ve itici yanlarının çoğu zaman kişinin bedeninin yanı sıra psikolojik hayatını da çeşitli yönlere sürüklemekte olduğu inkâr edilmez bir gerçektir. Bu sebeple Vâkıa sûresi zaman zaman okunmalı, bu sayede kişi mânevî yönelişinde meydana gelebilecek sapmalardan kendini sûresi, Resûl-i Ekrem’e diğer peygamberlere verilen ilâhî kitaplara Kur’an’dan tekabül eden sûre gruplarından fazla olarak inzâl edilen “mufassal” sûreler içinde yer alır. Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Hz. Ebû Bekir, Resûlullah’a erken sayılacak bir yaşta saçlarına ak düşmesinin sebebini sorunca o da, “Beni Hûd, Vâkıa, Mürselât, Amme yetesâelûn ve İze’ş-şemsü küvvirat sûreleri ihtiyarlatmıştır” cevaben vermiştir Tirmizî, “Tefsîr”, 56/6; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 322. Bu sûrelerin ilkinin geçmiş peygamberlerin çetin mücadelelerinden, diğerlerinin kıyametin kopması ve âhiret hallerinden bahsetmesi dikkat çekicidir. Hz. Peygamber’in sabah namazlarında Vâkıa sûresini okuduğuna dair rivayet sahih kabul edilmiştir Müsned, V, 104; [Arnaût], XXXIV, 504-505; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 323. “Her gece Vâkıa sûresini okuyan kimse fakirlik çekmez” meâlinde Zemahşerî, VI, 40; Beyzâvî, IV, 240 Resûl-i Ekrem’e nisbet edilen hadisin sahih olmadığı belirtilmiştir Zemahşerî, VI, 40-41 [neşredenin notu]; M. Nâsırüddin el-Elbânî, I, 45-46, hadis nr. 290; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 323-324. Bunun dışında sûrenin fazileti için nakledilen bazı rivayetlerin de sıhhati tesbit edilememiştir Âlûsî, XXVII, 183; Elmalılı, VI, 4700.Adnân Câbir Muhammed et-Tuveyrikī Sûretü’l-VâķıǾa ve hüdâhâ ve beyyinâtühâ 1400/1980, Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi Şeriat Fakültesi, Halil Cebeci Âhiret Hayatı Açısından Vâkıa Sûresi ve Tefsîri 1999, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü adıyla yüksek lisans tezi hazırlamıştır. André Miquel l’Evénement, le Coran, sourate LVI adını taşıyan tefsir niteliğinde bir çalışma yapmış Paris 1992, Mahmûd Muhammed Garîb Sûretü’l-VâķıǾa ve menhecühâ fi’l-Ǿaķāǿid Bağdat, ts. [ed-Dârü’l-Arabiyye], Muhammed b. Muhammed Ebû Şühbe Tefsîrü Sûreti’l-VâķıǾa Śuver mine’l-iǾcâzi’l-beyânî ve aĥkâmi’l-meǾânî Cidde 1403/1983 ismiyle birer eser kaleme almıştır. Âmir Îdan Ali, “Sûretü’l-VâķıǾa Đavǿ Ǿale’l-ķıraǿâti’l-Ķurǿâniyye ve’t-tevcîhâti’n-naĥviyye” adlı bir makale yayımlamıştır Âfâķu’ŝ-ŝeķāfe ve’t-türâŝ, yıl 2, sy. 48 [Dübey 1425/2005], s. 6-22.BİBLİYOGRAFYAMüsned, V, 104; Arnaût, XXXIV, 504-505; Tirmizî, “Tefsîr”, 56/1-6; Taberî, CâmiǾu’l-beyân nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr, Beyrut 1415/ 1995, XXVII, 266; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl nşr. Eymen Sâlih Şabân, Kahire 1424/2003, s. 318-319; Zemahşerî, el-Keşşâf nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd Riyad 1418/1998, VI, 40-41 [neşredenin notu]; İbn Atıyye el-Endelüsî, el-Muĥarrerü’l-vecîz nşr. Abdüsselâm Abdüşşâfî Muhammed, Beyrut 1413/1993, V, 238; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 240; Kurtubî, el-CâmiǾ li-aĥkâmi’l-Ķurǿân, Beyrut 1408/ 1988, XVII, 126; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî nşr. M. Ahmed el-Emed – Ömer Abdüsselâm es-Selâmî, Beyrut 1421/2000, XXVII, 182-183; M. Fevzi Efendi, el-Havâssü’n-nâfia fî tefsîri sûreti’l-Vâkıa, İstanbul 1313; Elmalılı, Hak Dini, VI, 4700; M. Nâsırüddin el-Elbânî, Silsiletü’l-eĥâdîŝi’ż-żaǾîfe ve’l-mevżuǾa, Riyad 1420/2000, I, 45-46, hadis nr. 290; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, el-Eĥâdîŝ ve’l-âŝârü’l-vâride fî feżâǿili süveri’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 322-324; Seyyid Muhammed Hüseynî – Mahbûbe Müezzin, “Sûre-i VâķıǾa”, DMT, IX, Topaloğlu We use cookies on our website to give you the most relevant experience by remembering your preferences and repeat visits. By clicking “Accept All”, you consent to the use of ALL the cookies. However, you may visit "Cookie Settings" to provide a controlled consent.
- 13 Ağustos 2022 15 Muharrem 1444 İmsak - Güneş - Öğle - İkindi - Akşam - Yatsı - Son Dakika Gündem Siyaset Spor Ekonomi Dünya Otomobil Seyahat Erdoğan Binali Yıldırım Bahçeli Kılıçdaroğlu Emlak Teknoloji Yaşam Memur Eğitim Medya Sağlık Kitap Kültür Biyografi TÜMSPOR Galatasaray Fenerbahçe
vakıa suresi 41 gün okumak